Bir baştan bir başa yürüyüp sokaklarını
O kenti ben yıldızlarla sevişen neşesinden tanırım
Sinan ki aşkın en büyük anıtı
Taşı konuşturan müzisyen
Ufkumu kuşatır selimiye
Katletmeye kalkışsa da obur yüzleriyle
'Müteahhit' karneli 'mimarlar'
Sinan aşkın en büyük anıtı
Yürümekten yorulmadığım sokaklar
Tren istasyonları
Yarım yatılı öğrenci günlüğümde saklı hepsi
Altı ayda bir sürgün ‘vicdanı hür’ memur çocuğu
Ne zaman "allahu ekber" sesi duysam
Buğulanır gözlerim kendi yurdumda
Efkârlanırım.
Kentler de küser suskunluğuna gömülüp aşkların
Kıyık, kendi mahzunluğunda / karaağaç öyle soylu
Camına dayayıp göğsümü
Buharlanmış bir günü solurum.
Şimdi titrek konuşmalarım
Efkarlı gözlerimle çay salonları ararım
Akşamı geç bulacak bir saat
Hâlâ kızını kovalayan bir baba*
Bereketli sözler fısıldarsın her seferinde
Her seferinde narin bir kımıldayışla
'Hoşçakal' deyip
O şehr-i edirne'de gurbetim olursun.
Sen öyle uzaklarda öyle bensiz
En kuytu köşesinde o serhat şehrin
Yıldızlardan takvim yaprağı yırtarsın
Zahir zahidsin zağcı
Lâkin dönüversen yönünü birazcık
Ahtım var ışıtan gözlerinden yağmuru yağdırmaya
Bitmese gün olmasa akşam
Okyanusunda boğulsam
Sesin penceremde asılı.
Ben şimdi edirne'yi yeni
Ben şimdi edirne'yi sende tanıyorum
Seviyorum yürüyüşünü
Gökyüzünün en parlak yıldızı
Nasıl da güzelleşir el attığın her şey
Bütün martıları havalanır gibi marmara’nın
Senin balkan gözlerinden bir anadolu gülümser
Başağına doymuş buğday tarlası ovalar
İçimde esrik bir ırmaktır tunca
Meriç ayak izlerimi kovalar
Şimdi kaleciçi’nden havalansa selamın
Bulvarları taşar bütün metropollerin
Kendi hürriyetine koşar gençliğim
Aydınlıksın gibi değil aydınlık
Seviyorum parıltını.
Ekleme Tarihi : 24.12.2006
Ekleyen : Bilgisayar Kurdu |
Okuma : 892 |